- Katılım
- 20 Haz 2015
- Mesajlar
- 7,792
- Tepkime puanı
- 5,731
- Puanları
- 113
- Mesleğin
- Kalite Kontrol
- Cinsiyetiniz
- Bay
- Yaş
- 33
- Burc
- Aslan
- Memleket
- 09 Aydın
- Nerden:
- 09 Aydın
- İlgi Alanı:
- Gizemli İlimler

Mitoloji uzmanı Joseph Campbell’a göre, bu sorunun cevabı mitolojide yatıyor, yani bu durum günümüzdeki mitoloji yoksunluğunun bir sonucu. Çünkü ona göre, herkes mitolojiye ihtiyaç duyar. Gerçekten mitolojiye ihtiyaç duyuyor muyuz?


Çünkü, insanların ortak yanları mitlerde dışavuruluyor. Onlar, bizim yüzlerce yıllık gerçek ve anlam arayışımızın hikayeleri, örneğin ölümü anlamak ve onunla başa çıkmak gibi…
George Lucas da, Yıldız Savaşları’nı yaratırken Joseph Campbell’ın fikirlerinden etkilenmişti. Bill Moyers, kitapta Yıldız Savaşları’ndan şöyle bahsediyor:
Cambell ise Yıldız Savaşları’nı şöyle anlatıyor:“Yıldız Savaşları’nı izlediğimde, havari Pavlus’un: yönetimlere, hükümranlıklara ve karanlık dünyanın güçlerine karşı mücadele ediyorum sözlerini hatırlamıştım. Bu 2.000 sene önceydi. Erken Taş Devri avcısının mağaralarına baktığınızda da “hükümranlıklara ve karanlık güçlere karşı mücadele” sahneleri görüyorsunuz. Şimdi artık teknolojik olan mitlerimizde bile hala mücadele veriyoruz.”
“Yıldız Savaşları’nın elbette mitolojik bir bakış açısı var. Devleti makine olarak betimliyor ve makine insanlığı yok mu edecek, yoksa ona hizmet mi edecek diye soruyor. Benim Yıldız Savaşları’nda gördüğüm, Faust’un bize sunduğu ile aynı problem: Mephistopheles, makine adam, bize tüm araçları sunabilir ve böylece hayatın da araçlarını belirleyebilir. Ama tabii, Faust’un onu kurtarılmak üzere seçilmeye uygun hale getiren özelliği, onun makineye ait olmayan hedefler araması. Luke Skywalker, babasının maskesini indirdiğinde, babanın oynadığı makine rolünü kaldırıyor. Baba üniformdu, yani güç ve devlet rolündeydi.”

Edebiyat dünyasında da, Campbell’ın bahsettiği temanın emsalini bulmak mümkün. Örneğin, Max Frisch’in “Homo Faber” adlı eseri Türkçe’ye “Çarpık Sevda” olarak çevrilmiş. Oysa ki, kitabın orijinal başlığı felsefi antropolojide “alet yapan insan” anlamına geliyor ve kitap hakkında ipucu veriyor. Kitabın başkahramanı Walter Faber, bir mühendis ve dünya anlayışı mantık, olasılık ve teknolojiye olan inancından oluşuyor; fakat bu inancı, ironik bir şekilde roman boyunca gerçekleşen bir dizi tesadüfün kurbanı haline dönüşmesiyle sorgulanıyor. Romanda, kahramanın iç dünyasıyla iletişim kuramaması ve mekanikleşen hayatı, onun bir trajediye sürüklenmesine, hatta sonunda fiziksel acı çekecek hale gelmesine neden oluyor. Teknolojiye bağımlı yaşayan modern dünya insanının, kendisine ve dış dünyaya yabancılaşması teması burada da işleniyor.
Peki, Campbell ve tüm bu yazılanlar, çizilenler bilim ve teknolojinin karşısında mı duruyor? Hayır, elbette bahsedilen durum bu değil… Çünkü Campbell bir yandan Akıl Çağı’nın yaratıcıları ve esin kaynağı olan insanları överken, diğer yandan “Bilgisayarı kapat ve duygularına güven” dediği andan dolayı Yıldız Savaşları’ndaki Luke Skywalker’ı selamlıyor. Yani bilimin rolünü, insani olanla: mitlerle uzlaştırıyor, harmanlıyor. Günümüz dünyasındaki “insanın” ihtiyaç duyduğu şey de, tam olarak bu olsa gerek. Eğer öyle olmasaydı, Yıldız Savaşları gibi bilimkurgu ve Yüzüklerin Efendisi ya da Harry Potter gibi fantastik eserler kitlelerin bu kadar ilgisini çekmezdi.

Yıldız Savaşları’na geri dönecek olursak, bu serinin en önemli, kült haline gelmiş karakterinden bahsetmeliyiz: Darth Vader. Aslında Yıldız Savaşları’nda insanların yüzlerine geçirilen maskeler, modern dünyadaki gerçek canavar gücünü temsil ediyor. Filmde, Darth Vader’ın maskesi çıktığında, bir insan olarak tam gelişmemiş, şekilsiz bir adam görüyorsunuz. Gördüğünüz, tuhaf ve acınası, farklılaşmış bir tür yüz. Campbell’ın Darth Vader ile ilgili görüşleri şöyle:
Bu da bizi, Yıldız Savaşları’nda tekrar tekrar kullanılan “Güç” kavramına götürüyor. Filmde bu güç Obi -Wan Kenobi tarafından “tüm canlılar tarafından yaratılan bir enerji alanı, bizi çevreleyen ama aynı zamanda içimizde olan, galaksiyi birbirine bağlayan şey” olarak tanımlanıyor. Campbell’a göre , Kenobi “Güç seninle olsun” dediğinde bu güç, programlı politik hedeflerden değil, hayatın gücünden ve enerjisinden söz ediyor. Bu güç, yenme ve üstünlük kurma hedefi olan İmparatorluk’tan elbette farklı. Bu güç, yine ünlü bilimkurgu yazarı Ursula K. Le Guin’in Dünya’nın Doğum Günü adlı kitabında yer alan, Yalnızlık adlı öyküsünde bahsedilen “güç” kavramıyla aynı türde. Öyküdeki gezegende yaşayan insanların güçleri bir tür iktidar olarak tanımlanmış. Birbirlerine güçlerini uyguladıklarında, yani etkilediklerinde, aslında diğeri üzerinde bir iktidar kurmuş oluyorlar ve de o gezegende bu bir suç. Hem Yıldız Savaşları’nda, hem de Le Guin’in öyküsündeki “güç” te Taoizm öğretisinin ve yin&yang kavramlarının etkisini görmek mümkün.“Darth Vader, insanlık açısından gelişmemiştir. O bir tür robot. Kendisine değil, empoze edilen bir sisteme göre yaşayan bir bürokrat. Bu, bugün hepimizin hayatını tehdit eden bir tehlike. Sistem sizi dümdüz edip insanlığınızı yadsıyacak mı yoksa insani hedeflere ulaşmak için siz sistemden faydalanmayı başarabilecek misiniz? Mecburen sisteme hizmet eder durumda kalmamak için sistemle aranızdaki ilişkiyi nasıl belirliyorsunuz? Onu kendi düşünce sisteminize göre değiştirmeye çalışmak bir işe yaramaz. Arkasındaki tarihin momentumu, bu tür bir eylemden gerçekten anlamlı bir şey evrimleşmesi için fazla büyük. Yapılacak şey, kendi tarihsel döneminiz içinde bir insan olarak yaşamayı öğrenmek. Yani, kendiniz için ideallerinize tutunarak ve sistemin sizin üzerinizdeki kişisel olmayan savlarını reddederek, tıpkı Luke Skywalker gibi.”

Tüm bunlar bizim ilgimizi çekiyor, çünkü her ne kadar bizler toplumun gözünde kahramanlar olmasak da, kahramanın macerasını (yolculuğunu), kendi içimizde psikolojik ve ruhsal olarak yapma ihtiyacını hissediyoruz, bu zorunluluğu duyuyoruz.
Bu noktada, Joseph Campbell’ın, pskiyatrist Carl Gustav Jung’un teorilerinden etkilendiğinin belirtilmesi gerekir. Campbell’ın bu teorileri, Jung’un “arketip” denilen kavramı üzerine kuruludur. Jung psikolojisindeki anlamıyla arketipler bir nevi sembolik anlatımdır. Evrensel bilginin kuşaktan kuşağa kolektif bilinç aracılıyla aktarılan sembolleridir ve mitolojide, sosyolojide, rüyalarda belirli temalar olarak ortaya çıkarlar.
Örneğin, Campbell, Jung’un “İnsan ve Sembolleri” adlı eserinde belirttiği gibi, rüyaların ve rüyalarda beliren arketiplerin öneminden bahsediyor. Rüyaların iki yönünün olduğunu, bir yönünün kişisel, diğer yönünün ise mitolojik öğelerden oluştuğunu belirtiyor. Bu yüzden, rüyalarımızdan kendimiz hakkında pek çok şey öğrenebileceğimizi söylüyor:
Eğer insan yaşamının bilim ve teknoloji ile etkileşimi meselesiyle ilgileniyorsanız, bilimkurgu ve mitoloji dünyası üzerine zihin açıcı sohbetlerden oluşan bu kitabı edinmenizi şiddetle tavsiye ederim.“Mit, kamusal bir rüyadır, rüya ise kişisel bir mittir. Eğer kişisel mitiniz, rüyanız, toplumunkiyle çakışıyorsa, kendi grubunuzla uyum içindesiniz demektir. Çakışmıyorsa, önünüzdeki karanlık ormanda yaşayacağınız bir macera vardır”.
Güç sizinle olsun!
*Etos: Değer ve inançlar sistemi
Kaynakça:
Joseph Campbell, Bill Moyers, “Mitolojinin Gücü (Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine Mitoloji ve Hikayeler)”, MediaCat Kitapları, Mitoloji Dizisi.
Max Frisch, “Homo Faber: Çarpık Sevda”, Can Yayınları Çağdaş Dünya Yazarları Dizisi, ISBN: 9789750702495.
Ursula K. Le Guin, “Dünyanın Doğum Günü”, Metis Yayınları.
C. G. Jung, “İnsan ve Sembolleri”, Okuyan Us Yayınları, ISBN: 978975628773.